Haber Merkezi
İklim değişikliğinin ve artan nüfusun baskısı altında, Türkiye su stresiyle mücadele ediyor. Ülke, küresel ortalamanın üzerinde bir su stresi seviyesine ve artış hızına sahip. Dünya Kaynakları Enstitüsü'nün (WRI) 2040 yılı öngörülerine göre, Türkiye'nin neredeyse tamamı "oldukça yüksek riskli" su stresi yaşayacak. Mersin Ticaret Borsası (MTB) Başkanı Abdullah Özdemir, su kaynaklarının verimli kullanılması ve tasarruf yapılması gerektiğini vurgularken, bu soruna karşı hem bireysel hem de toplumsal düzeyde farkındalık oluşturulmasının önemini dile getirdi. ‘Su kaynaklarının verimli kullanılması ve tasarruf yapılmasına’ dair değerlendirmelerde bulunan Özdemir, su kaynaklarının kullanım verimliliğini ve tasarrufunun artırılması gerektiğinin altını çizerek, “Birleşmiş Milletler (BM) Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları kapsamında belirlenen “Temiz su ve sanitasyon” başlığı altında su stresi ve su kullanım verimliliği önemli alt başlıklar arasında yer almaktadır. Bu çerçevede BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), “Su stresi düzeyindeki ilerleme” ve “Su kullanım verimliliğindeki değişime ilişkin ilerleme” raporları ile bu başlık kapsamındaki çeşitli gelişmeleri dönemsel olarak yayınlamaktadır. İlgili raporlarda su stresi düzeyi; kaynaklardan çekilen tatlı suyun, mevcut yenilenebilir tatlı su kaynaklarına oranı olarak ölçülmektedir. 2015-2021 döneminde küresel su stresi seviyesi yüzde 2,8 artarak yüzde 18,1 düzeyinden yüzde 18,6 seviyesine çıkmıştır. Buna karşın Türkiye’nin 2015 yılında yüzde 39,9 olan su stresi seviyesi yüzde 8,8 artarak yüzde 43,4’e yükselmiştir. Dolayısıyla ülkemiz, hem küresel su stresi seviyesinin üzerinde yer almakta hem de su stresi seviyesindeki artış hızı, küresel düzeydeki artışın yaklaşık üç katına ulaşmaktadır” ifadelerini kullandı.
“2030 YILINDA SU KAYNAKLARI YÜZDE 30 AZALACAK”
FAO raporlarında su kullanım verimliliğinin, birim su ile elde edilen çıktı üzerinden hesaplandığına dikkat çeken Özdemir, “Buna göre, 2015 yılında 17,4 USD/m³ olan küresel verimlilik, yüzde 19,3 artarak 20,8 USD/m³ düzeyine çıkmıştır. Dolayısıyla küresel ölçekte, 2015’e kıyasla ekonomik çıktı üretmek için daha az suya ihtiyaç duyulmaktadır. Türkiye açısından incelendiğinde ise 2015-2021 döneminde su kullanım verimliliği yüzde 27,6 artarak 12,8 USD/m³ seviyesinden 16,4 USD/m³ düzeyine yükselmiştir. Ülkemizin su kullanım verimliliğindeki artış hızı dünya ortalamasının üzerinde olmasına rağmen, değer olarak dünya ortalamasının yüzde 27 altında kalmaktadır. Dünya Kaynakları Enstitüsü’ne (WRI) göre Türkiye’nin önemli bir bölümü su stresi açısından “yüksek riskli” ve “oldukça yüksek riskli” kategoride yer almaktadır. WRI’nın 2040 yılı öngörüsüne göre ise ülkemizin hemen hemen tamamı “oldukça yüksek riskli” su stresi yaşayacaktır. Başka bir ifadeyle, bu öngörü ülkemizin su fakiri olma yolunda ilerlediğine işaret etmektedir. Dünya Bankası’na göre ülkemiz, dünyanın tatlı su kaynaklarının yalnızca yüzde 0,5’ine sahiptir. Türkiye’nin su ihtiyacı her geçen gün artarken, ülke genelinde 10 aylık su yılı yağışları son 52 yılın en düşük seviyesine inmiştir. Ayrıca, 2030 yılında ülkemizin su kaynaklarının yüzde 20 azalması ve nüfusun yüzde 10 artması öngörülmektedir” dedi.
“SU KAYNAKLARINI KORUMALIYIZ”
İklim değişikliği nedeniyle maruz kalınan su stresini tamamen engellemenin mümkün olmadığının altını çizen Özdemir, “Ancak olası etkilerini doğru tespit ederek, bu tespitler doğrultusunda gerekli politikaları oluşturmak elimizdedir. Bu kapsamda FAO; hassas sulama sistemlerinin yaygınlaştırılmasını, iklime dayanıklı ürün kullanımını, ekim ve sulama teknolojilerinin geliştirilmesini, dolaylı olarak su kaynaklarını koruyan gıda israfının ve kayıplarının en aza indirilmesini, sanayi süreçlerinde su tasarrufu sağlayan teknolojilerin benimsenmesini ve su dağıtım sistemlerinde sızıntı tespit teknolojilerinin kullanılmasını önermektedir. Devletimizden beklentimiz, bu adımların uygulamaya geçirilmesini sağlayacak teşvik ve desteklerden daha geniş kesimlerin yararlanmasına yönelik mekanizmaların güçlendirilmesidir. Ancak su kısıtı konusu aynı zamanda toplumsal farkındalık gerektirmektedir. Oysa bu hassasiyet toplumumuzda yeterince oluşmamıştır. Bu doğrultuda, bireysel olarak da her birimize sorumluluk düşmektedir. Başta genç nesillerimiz olmak üzere tüm toplumumuzun; su kaynaklarının korunması, su tasarrufunun artırılması ve suyun verimli kullanımı konularında bilinçlendirilmesi amacıyla yürütülen çalışmaların artmasının faydalı olacağını düşünüyorum” dedi.