27 Nisan 2024 Cumartesi



17:21   ROMANYALı ÖĞRENCILER AKDENIZ’IN ILK VE TEK ÖĞRENME MERKEZINI ZIYARET ETTI   17:19   TARSUS GASTRONOMI MERKEZI, ŞEHRIN GÖZDE MERKEZI HALINE GELDI   13:48   MERSIN’DE ÇAMKESE BÖCEĞINE KARŞı BIYOLOJIK MÜCADELEYE BAŞLANDı   13:46   UMUT VE SANAT BIR ARAYA GELDI   12:59   BAŞKAN OLDU, EYLEMI BıRAKMADı!   12:06   "MERSIN OLARAK ECEMIŞ FAYı’NDAN ETKILENEBILIRIZ"   12:04   MERSIN’DE DEAŞ OPERASYONU: 9 GÖZALTı   12:03   MERSIN’DE ORGANIZE SUÇ ÇETESI ÇÖKERTILDI: 6 GÖZALTı   11:52   ÇBK YENI LOGOSUNU DUYURDU   10:44   MERSIN’DE AÇıK ALANDA KAYıSı HASADı BAŞLADı   10:41   MERSIN’IN KORUMA ÇALıŞMALARı AVRUPA’DA TAKTIR GÖRDÜ   10:39   BÜYÜKŞEHIR, KENTIN DÖRT BIR YANıNDA YOLLARı YENILIYOR   10:37   BAKıMEVINDEKI DAYAK DEHŞETI KAMERADA   10:36   MERSIN’DE KAYıP YAŞLı ADAM IÇIN ARAMA ÇALıŞMASı 3’ÜNCÜ GÜNÜNDE   10:35   TARSUS’TA CAM YÜKLÜ TıR YANDı   11:51   TÜRKIYE, VENEZUELA’DA 5’INCI BÜYÜK TEDARIKÇI   11:50   MEHMET ALI BEBEĞIN UMUDU YEŞERDI: 60 MILYON TL TOPLANDı   11:49   HER 100 ÇOCUKTAN 20’SI ÇALıŞıYOR   11:48   MINIKLER, ÇOCUK BAYRAMı’NDA DOYASıYA EĞLENDI   11:46   AKDENIZ BELEDIYESI’NDEN VATANDAŞLARA VERGI HATıRLATMASı  
 
 
 
 
İŞTE MERSİNİN TARİHİ VE GÜZELLİKLERİNİN BİR KISMI
   

İnsanlığın sıfır noktasından bugününe tarihsel gelişmelere, değişimlere ev sahipliği yapan Mersin’in tarih kokan tüm yerlerini ve güzelliklerini sizler için derledik.

 

Tarih : 1 Eylül 2021 Çarşamba 21:15

EKİN KIRARSLAN

Cilalı Taş Devri ve Bakır Çağı’ndan beri yerleşim izlerine rastlanan Mersin, tarihi en derin olan şehirlerinden biridir. Şehirde yer alan cami, kilise ve tarihi yapılardan bunu anlamak mümkündür. Birçok tarihe ev sahipliği yapan bu şehir hem insanlığın ilerleyişine tanık olmuş hem de gerisinde kalan birçok güzelliğe ev sahipliği yapmıştır.

Mersin’in birçok tarihi yerlerini ve güzelliklerini sizin için derledik…

1- KIZ KALESİ

Mersin’in simgesi Kızkalesi diğer bir adıyla Deniz Kalesi, adını da verdiği mahalle sahilindeki küçük bir adacığın üzerinde kurulmuştur. Kıyıya uzaklığı yaklaşık 600 metredir. Burada bulunan bir yazıttan 1199 yılında I. Leon tarafından yaptırılmış olduğu öğrenilmiştir. 1361’de Kıbrıs Krallığı tarafından zapt edilmiştir. Strabon, Roma Dönemi’nde korsanların kaleyi barınak olarak kullandıklarından bahsetmektedir. Kale Bizans ve Ermeniler tarafından karadaki kale kadar önemsenmiştir. Kalenin girişi kuzeydedir. Burada devşirme malzeme kullanılmıştır. Yine zaman zaman moloz taşların kullanıldığı yerler büyük bir olasılıkla Lusignanlar Dönemi'ne ait olmalıdır. 192 metre uzunluğundaki mazgal delikleri açılmış kale suru üzerine üçgen, dörtgen ve yuvarlak biçiminde 8 burç oturtulmuştur. Batıdaki sur boyunca uzanan iyi korunmuş bir galeri ile buradan denize açılan bir kapı bulunmaktadır.

Kalenin orta alanında bir yapı kompleksi Mersin Arkeoloji Müzesi tarafından yapılan temizlik kazısı sırasında ortaya çıkarılmıştır. Bu yapı kompleksi içerisinde bir şapel bulunmaktadır. Yapı topluluğu ile müşterek plan veren bu şapelin, kalenin avlusunda bulunan diğer şapelden daha eski olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca tabanda mozaiklerin yanı sıra opus sectile zemin döşemesi de uygulanmıştır. Çevresindeki odalar orta mekândaki salona açılmaktadır ve kare planlı odaların zemini kuzeye doğru yükselmektedir. Taban mozaiği üzerinde yuvarlak saç örgüsü içinde beş satır yazı ve alanın batı köşesindeki revak üzerinde de başka bir yazıt bulunmaktadır. Kale avlusu içerisinde sarnıçlar ve işlikler de yer almaktadır.

KIZKALESİ EFSANESİ

Mersin’in simgelerinden olan Kızkalesi’nin farklı yerler için de anlatılan bir de efsanesi vardır. Bu efsane, “Vaktiyle bir kral varmış. Çok sevdiği tek kızının geleceğini öğrenmek için bir falcıya danışmış. Kızının yılan tarafından sokularak öleceğini öğrenince, prenses için bu kaleyi yaptırmış. Böylece onun can güvencesini sağladığını zanneden kral, bir gün kızına bir sepet üzüm göndermiş. Ne var ki sepette gizlenen yılan kızı sokarak öldürmüş.” diye anlatılır.

2- MAMURE KALESİ

Mamure Kalesi, Akdeniz kıyı şeridinde günümüze oldukça sağlam ulaşabilmiş nadir Türk kalelerinden birisidir. Yüksek kayalıklar ve düzlükler üzerine kurulmuş olan Mamure Kalesi birçok Anadolu kalesi gibi antik temeller üzerine inşa edilmiştir. Büyük kesme taşlardan yapılmış olan antik temellerin hangi tarihte ve kimler tarafından yapıldığı hala tam tespit edilememiştir.

Kale ve çevresinde İ.S. 3 ve 4'üncü yüzyıllarda fazla önemi olmayan Roma yerleşimi olduğu tahmin edilmektedir. Kalenin kuzeyinde ise bir hamam kalıntısı vardır. 1988 yılında Anamur Müze Müdürlüğü’nce yapılan kurtarma kazıları sonucunda; moloz taştan, araları Horasan harçlı olarak inşa edilmiş, tabanları mozaik döşeli, hamam ve konut olduğu sanılan mekanlar ortaya çıkarılmıştır. Bu kalıntıların Rigmonai Antik Kenti'ne ait olduğu sanılmaktadır. Kurtarma kazısı sırasında Geç Roma Dönemi'ne ait bol miktarda seramik parçalarına rastlanmıştır.

Kalenin ismi, Anamur ve Taşeli’nin Hıristiyanlar tarafından işgal edilip, tahrip edilmesi üzerine Karamanoğlu Mahmut Bey (1300-1308) ordusuyla düşmanı bozguna uğratıp, kaleyi ele geçirmiş, kiliseleri yıkıp yerine cami yapmış ve kaleyi mamur etmesinden alır. Kalenin daha sonra 16'ıncı yüzyıl ortalarında ve 18'inci yüzyıl sonlarında yeniden onarım gördüğü ve kaleye yeni eklentiler yapıldığına dair belgeler bulunmaktadır. Son olarak 1960’lı yıllarda Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce onarım yapılmıştır.

3- ADAM KAYALAR

Toros Dağlarının kuzeyinde ve Olba Territoum’da yer alan Adam Kayalar kabartmaları, on bir ayı çerçeve içerisine alır. Yamaçtaki kompozisyonları içerisinde en sık yinelenen figürler, dört ölü ziyafeti sahnesine ait olanlardır.

Bu sahnelerde ölüler ya yalnız ya da eşleri ve oğulları ile beraber gösterilmişlerdir. Adam kayalar kabartmalarında ölülerin oğulları ve ayrıca iki erkek kabartması, asker olarak işlenmiştir. Bu kabartmalardan ölü ziyafetlerinin yer aldığı yamacın orta kesimine yakın yerde, alttaki platform seviyesinin hemen üstünde bir sunak taşı ile solunda bir adam, sağında bir kadın figürü ve bu figürün sağında, oturarak ayin yapmak amacıyla kaya içerisine oyulmuş beş basamaktan oluşan bir kompozisyon yer almaktadır.

Başka bir kabartmada ise bir adamın sol eliyle bir keçiyi boynuzlarından tutarak getirdiği diğer elinde bir üzüm salkımı taşıdığı görülmektedir. Adam Kayalardaki veda sahnesinde de ayakta duran ve ölmüş olan kişiyi temsil eden erkek, oturur vaziyette gösterilmiş karısıyla el sıkışmaktadır. Bu kabartmaların oluşturduğu kompozisyonların içerisinde fonksiyonu henüz tam olarak bilinemeyen paltolu bir adamla, elinde bir eşya taşıyan başka bir adama ait figürün oluşturduğu iki kabartma daha bulunmaktadır. Adam kayalar kabartmaları, sahnelerin altında bulunan yazıtların, bu yazıtlarda ölen rahiplerin adlarının yazıldığı anlaşılmıştır. Ayrıca bu yazıtların incelenmesi sonucunda İÖ 2'nci yüzyıla tarihlendirilmiştir. Kabartmalara inmeden sağda bulunan tepenin zirvesinde yer alan ve pek de tanınmayan ören yeri içerisinde bir kule yapısı, köşeli planlı veya düzgün bir şekli olmayan, içleri tek veya çapraz kemerli olan mekanlar yer almaktadır. Genellikle poligonal duvar örgü sistemi görülmektedir. Ayrıca çok sayıda lahitin varlığı dikkat çekmektedir.

4- CENNET- CEHENNEM

Doğal yollar ile oluşmuş ve tarihi ve turist ilginin yoğun olduğu çok derin bir mağaradır. Silifke-Narlıkuyu’da bulunan mağara Cennet çöküğü ve Cehennem çukuru olarak da adlandırılır. İki mağaranın arasında 80 km bulunur. Mağara, müze kapsamında ziyaretçilerine açıktır.

Cennet Çöküğü Mağarası, yeraltı deresinin oluşturduğu kimyasal erozyonla, tavanın çökmesi sonucu meydana gelmiş büyük bir çukurdur. Çukurun tabanında 260 metre uzunluğunda bir mağara vardır. Cennet Çöküğü Mağarası; içinde yer alan Meryem Ana Kilisesi nedeniyle inanç turizmi açısından da önem taşımaktadır.

Cehennem Çukuru ise bir yeraltı deresinin oluşturduğu kimyasal erozyonla, tavanın çökmesi sonucu meydana gelmiş 130 metre derinliğinde büyük bir çukurdur.

Cennet Çöküğü ‘nün içerisinde, çok tanrılı dönem tapınma yeri olan mağaranın tam ağzında Meryem Ana kilisesi inşa edilmiştir. Kilisenin giriş kapısı üzerindeki dört satırlık yazıttan, bu kilisenin Paulus adında dindar bir şahıs tarafından Meryem Ana adına yaptırılmış olduğu öğrenilmiştir.

Kiliseyi yeterince koruyan üzerindeki kaya uzantısından dolayı yapının çatıya gereksinimi olmamıştır. Kilise, tarih olarak dışarıda bulunan tapınaktan dönme bazilika ile aynı dönemde yani en geç M.S. 5'inci yüzyıla, en erken 6'ncı yüzyıla tarihlenmektedir. Yapının kilise olarak ne zamana kadar kullanıldığı saptanamamıştır.

5- ALAHAN MANASTIRI

Alahan Manastırı, Mersin-Karaman karayolu üzerinde Geçimli Köyü civarında konumlanmaktadır. Manastır, 1300 metre yükseklikte ve Göksu Vadisi'ne bakan dik bir yamaca oturtulmuştur. 440-442 yıllarında yapılmış olduğu tahmin edilen Alahan Manastır Külliyesi; Batı Kilisesi, Manastır, Doğu Kilisesi, kayalara oyulmuş keşiş odacıkları ve çevredeki mezarlardan oluşmaktadır.  

Hıristiyanlığın Kapadokya ve Likonya'da (Konya) yayılması sırasında bu yeni dini kabul edenlerin takibe uğraması ve inanmayanlar tarafından öldürülme korkusu, Hz. İsa'ya inananları dağlık bölgelerdeki mağara kaya oyuklarında ibadete zorlamıştır.

St. Paul ve yine Tarsus'ta yaşamış Hıristiyanlık öncülerinden Barnabas ile birlikte Hıristiyanlığı yaymak için Konya-Kapadokya ve Antalya-Antakya'ya kadar maceralı yolculuklar yapmıştır. İşte bu iki Hıristiyan Aziz'in gezileri sırasında konakladıkları her yerde anılarına mabetler yapılmıştır. Alahan Manastırı da bunlardan biridir.

6- KANLIDİVANE

Kanlıdivane, Erdemli’de yer alan bir antik kenttir. MÖ 3. yüzyılda kurulan ve MS 4. yüzyılda adı Neapolis olarak değişmiştir. Kent’in Elaiussa Sebaste'nin sur dışında yer alan uzantısı olduğu tahmin edilmektedir. 19. yüzyıl ortalarında Fransız gezgin Victor Langlois tarafından keşfedilen kent, 1970'li yıllarda yapılan kazılarla ortaya çıkarılmıştır. Şehir’deki ilk arkeolojik araştırmaları ise Semavi Eyice yapmıştır. Doğal bir çökük olan 30 metre derinliğindeki geniş bir obruk etrafında kurulmuştur.

Kanlıdivane, akustiği çok iyi olduğu için günümüzde Uluslararası Mersin Müzik Festivali gibi etkinliklerde konserlere ev sahipliği yapmaktadır.

Kanlıdivane, Eski Kilikya adlı eserinde Viktor Langlois bu sözcüğün kökenini bütünüyle Yunanca "Kanytellis" sözcüğünün biçimsel olarak Türkçe benzeşimle dönüşmesine bağlar. Kany > Kanı ve Tellis > Deli biçimlerine (Yunanca'daki orijinal anlamları önemli olmaksızın) dönüşen bileşik kelime "Kanıdeli" veya "Kanlıdeli" haline gelmiştir

7- UZUNCABURÇ

Uzuncaburç, Seleukos İmparatorluğu döneminde bir tapınak merkezi ve Olba Tapınak Devletinin parçasıydı. Bugünkü Uzuncaburç yerleşim yeri, Roma Dönemi’nde, 72 yılında İmparator Vespesianus zamanında Olba’dan ayrılarak Diokaesareia (Tanrı-İmparator Kenti) adıyla özerk, kendi adına para basan kent durumuna gelmiştir. Bizans Dönemi’nin ardından Türkler buraya şehrin sembolü olan yüksek burcun (Hellenistik Kule’nin) ismini vererek “Uzuncaburç” demişlerdir.

Başlıca yapıları;

Sütunlu Cadde

Tiyatronun önünden geçen sütunlu cadde, Zeus Tapınağı’nın yanında kent kapısından gelen diğer bir Sütunlu Cadde ile kesişmekte ve Tyche Tapınağı’nda son bulmaktadır. İS 1'inci yüzyıldan kalma Sütunlu Cadde’deki sütunların hepsi yıkılmıştır. Mimari parçalarının çoğu da yok olmuştur.

Tören Kapısı

İS 1'inci yüzyıldan kalma Tören Kapısı her biri 1 metre çapında ve 7 metre yüksekliğinde Korinth başlıklı sütunlarıyla heybetli bir yapıdır. Yarısı yıkılmış olan tören kapısının beş sütunu ayaktadır. Soli-Pompeiopolis ören yerindeki gibi sütun gövdelerinden çıkan konsolların varlığı bunlar üzerinde heykeller bulunduğunun kanıtlarıdır.

Zeus (Olbios)Tapınağı

Tören kapısından sonra antik çeşmeyi geçince Sütunlu Cadde’nin solunda bir avlu içerisindeki Zeus Tapınağı’na ulaşılır. I. Seleukos Nikator tarafından yaptırılmış olduğu düşünülen Zeus Tapınağı, Anadolu’da dört bir yanı Korinth tarzında tek sıra 36 sütunla çevrili, peripteros planlı, en eski tapınaklarından biri olarak, sanat tarihinde önemli bir yere sahiptir. Romalılar tarafından da kullanılan tapınak, Hıristiyanlık Dönemi’nde, 5'inci yüzyılda yapılan değişikliklerle kiliseye çevrilmiştir. Cellası yıkılıp sütun araları örülmüş ve buralara kapılar konulmuş, doğusundaki sütunlar kaldırılarak yerlerine apsis eklenmiştir.

Tyche Tapınağı

Sütunlu Cadde’nin bitiminde yer alan tapınak İS 1'inci yüzyılın ikinci yarısında yapılmıştır. Beşi ayakta olan, 6 metre yüksekliğindeki yekpare altı sütunun taşıdığı arşitravdaki yazıt, tapınağın kentin soylularından Oppius ile karısı Kyria tarafından yaptırılıp kente armağan edildiğini bildirmektedir.

 

Zafer Kapısı

Güney-kuzey istikametindeki ikinci sütunlu yol üzerinde ve Zeus Tapınağı’nın kuzeyinde bulunan kapının ortasında bir büyük, yanlarında ise iki küçük kemerli girişi vardır. Üzerindeki yazıtta, depremden zarar gören kapının Roma İmparatorları Arcadius (İ.S. 395-408) ile Honorius (İ.S. 395-423)’un birlikte yönetimleri sırasında onarım gördüğü yazılıdır.

Tiyatro

Bulunan yazıttan buranın, Roma İmparatorları Marcus Aurelius (İS 161-180) ile Lucius Verus’un (İS 161-169) birlikte yönetimleri sırasında, yani İS 2'inci yüzyılın ikinci yarısında yapılmış olduğu anlaşılmaktadır.

Hellenistik Anıt Mezar

Beldenin güneyindeki tepe üzerinde yer alan anıt mezarın dor biçimindeki mimarisi yörede tektir. Seleukoslar’ın veya Olba Krallığı’nın yöneticilerinden birine ait olduğu tahmin edilmektedir.

Hellenistik Kule

Şehri çevreleyen surların kuzeydoğu kenarında bulunan beş katlı kule 16x13x23 metre ebatlarındadır. Her katı kendi içinde bölümlere ayrılmış olan kule, yöneticilerin yaşadığı bir mekan olduğu kadar tehlike anında bölge halkının sığındığı ve şehir hazinesinin korunduğu güvenli bir yer olarak da kullanılmaktaydı. Kapı üzerindeki yazıttan İÖ 3'üncü yüzyılın ikinci yarısında Tarkyares tarafından yaptırılmış olduğu anlaşılan kule, geçirdiği yangın sonucu Vali Petronius Faustinus’un emriyle İS 3'üncü yüzyılın sonlarında onarım görmüştür. Sikkelerin üzerinde tasvir edilen bu gözetleme ve barınma kulesi yüksek oluşu nedeniyle bugünkü beldenin ismine de kaynak olmuştur.

Nekropol Alanı

Kentin kuzeyindeki bir vadinin her iki yamacına yayılmış olan nekropol sahası ve Hellenistik, Roma, Bizans dönemlerinde kullanılmış olup burada kaya mezarları da vardır.

8- YER KÖPRÜ ŞELALESİ

Yer Köprü Şelalesi, Türkiye’de koruma altına alınan 94 tabiat anıt ağacından bir ve tabiat olaylarının meydana getirdiği ve 8 ayrı tabiatın olduğu şelaledir.

Şelale, Mut ilçesine 35 km uzaklıktadır. Uzmanların yaptığı araştırmada, 110 milyon yıl önce Kretase (Tebeşir Dönemi) yaşlı kireçtaşlarının faydalanması sonucunda çok dar bir kaynak suyun varlığıyla ortaya çıktığı belirtilmektedir. Yaklaşık 30 metre yükseklikten akan şelalenin, kendisini oluşturan 200 metre uzunluğunda, 10 metre genişliğinde ve tabanı 10-15 metre derinliğinde göl olan su tünelinin içerisindeyse doğallığı bozulmamış sarkıt ve zengin bitki örtüsü yer almaktadır.

En etkili yerlerden biri olan ve köprü görevini gören mağaranın Gezende Barajı’ndan gelen suyla beslenmesi ve kayanın dibindeki gözden çıkan suyun birleşme yerindeki hareketlilik beraberinde serinliği getirmektedir.

9- AYNALI GÖL MAĞARASI

Bir çoban tarafından tesadüfen bulunan Aynalı Göl Mağarası (Gilindire), Aydıncık’tan 7,5 km güneydoğuda, Sancak Burnu ve Kurtini Deresi arasında yer alır. Girişi denize bakan mağaraya hem denizden hem de karadan ulaşım mümkündür.

Bir hidrolojik rejim değişikliğiyle, mağarada bulunan sarkıt-dikit gibi oluşumların, su altında kalarak, atmosferik değişimlerden etkilenmeden günümüze kadar ulaşmıştır.

Su altında kalan oluşumların, küresel iklim değişikliği öncesinde oluştuğu, bünyelerinde önceki Buzul Çağı'ne ilişkin bütün hidrolojik ve atmosferik verileri saklı tuttuğu anlaşıldı. Gilindire Mağarası, bu özellikleriyle yaşanmış son iklim değişikliğine ilişkin, Doğu Akdeniz’de bulunan tek kayıt noktasıdır.

10- ASHAB-I KEHF

Kuran-ı Kerim'de Kehf Suresi'nde sözü edilen bu mağara Müslüman ve Hıristiyanlarca kutsal sayılır. Mağaraya 15-20 merdivenle inilir. Eshab-ı Kehf Mağarası'na ait bir efsane halk arasında anlatılır.

Efsaneye göre; mitolojik tanrılara inanışın, gücünü kaybettiği dönemlerde, tek Tanrıya inandıkları için eziyet edilmekten kaçan Hıristiyan dinine mensup Yemliha, Mekseline, Mislina, Mernuş, Sazenuş, Tebernuş ve Kefeştetayuş adında yedi genç, Putperestliğe dönmeyi kabul etmediklerinden Rum Hükümdar Dakyanus'un huzuruna çıkarılırlar.

Bu hükümdar, Putperestlik dinine bağlı kalmalarını, aksi takdirde kendilerini öldürteceğini söyleyerek birkaç günlük zaman verir. Köpekleri Kıtmir ile birlikte bu yedi genç ölümden kurtulmak için verilen süreden faydalanarak kaçarlar ve bu mağaraya sığınırlar. Allah tarafından kendilerine 300 yıl süre bir uyku verilir. İlk uyanan, yiyecek almak için kente gider ama elinde bulunan zamanı geçmiş para yüzünden yakalanır. Yakalayan parayı nerede bulduğunu sorar ve kendisini oraya götürmesini ister. O da yalnız olmadığını yedi arkadaşıyla beraber mağarada kaldığını söyler. Onunla birlikte mağaraya geldiğinde yedi yavru kuşun tünediği bir yuvadan başka bir şey göremezler. Bu nedenle burası Yedi Uyurlar Mağarası diye anılır."

Halk arasında Ziyaret Dağı olarak bilinen dağ, konik biçimi ve topografik görünümü itibariyle doğal bir özellik arz eder. Mağara 300 metrekare büyüklüğünde 10 metre yüksekliğindedir. Mağaranın içinde 3 tünel mevcuttur. Eshab-ı Kehf Mağarası'nın yanına Osmanlı Padişahı Abdulaziz tarafından 1873 yılında bir mescit yaptırılmıştır.

11- AZİZ PAVLUS KİLİSESİ

Kilise binası, Ortodoks Arap-Rum Cemiyeti tarafından 1850’de inşa edilmiştir. 1993’e kadar farklı amaçlarda kullanılan bina 1994 yılında Kültür Bakanlığına tahsis edilmiştir.1997-2001 yılları arasında restorasyon yapılmıştır. 2001 yılında St. Paul Anıt Müzesi olarak açılmıştır.

St. Paul Anıt Müzesi'ne ziyarete gelen yerli ve yabancı gruplar dini ayinler de gerçekleştirmektedirler. Aziz Paulus, Hıristiyanlık dininde çok önemli biridir. Yahudi kökenli bir aileden gelen Paulus MS 3 yılında Tarsus'da doğmuştur. Baba mesleği olan çadır bezi dokumacılığı yapmıştır. 13 yaşına doğru hahamlıkla ilgili öğrenim görmesi için Kudüs'e gönderimiştir. Doğduğu kent olan Tarsus'a döndüğünde çifte vatandaşlık hakkını elde etmiş yani hem Tarsus hem de Roma vatandaşı olmuştur. MS 34 yılına doğru yeniden Kudüs'e gitmiştir. Hıristiyanlık dinini yaymaya ve öğrenim görmeye devam etmiştir.

Bu arada Antakya'da Hıristiyanlık öncülerinden Barnabas ile Hıristiyanlık konusunda çalışmalar yapan din adamı, Saul olan adını Roma adı olan Paulus ile değiştirmiştir. MS 36 yılında hiç ummadığı bir anda İsa ile karşılaşmış, bu karşılaşma sonrasında İsa'nın yolunda ilerleyeceğini açıklamış ve Hıristiyan inancının temel öğelerini öğrenmiştir.

Tarsus'a döndüğünde Hıristiyanlık çalışmalarına devam Paulus bir Hıristiyan topluluğu kurmuştur. MS 43 yılında Barnabas'la yeniden karşılaşan Paulus, Hıristiyanlığa inananları ziyaret için tekrar Kudüs'e gitmiştir. Barnabas ile ayrılan Paulus ikinci dinsel görevine Silas ve Timetheos adlı din adamları ile devam etmiştir. Suriye, Kilikya, Anadolu, Efes, Kayseri, Filibe, Selanik, Pire gibi yerlerde bulunmuştur. Bazı söylentilere göre; tutuklanan Paulus'un MS 62 yılında serbest bırakıldığı, bazı söylentilere göre ise de MS 66'da idam edildiği iddia edilmektedir.

12- NAMRUN KALESİ

Orta Çağ’a tarihlenen ve bölgedeki en ünlü kalelerden birisi olan Namrun, Çamlıyayla ilçe merkezindedir. Hitit ve Asur Dönemleri’nde “Illibru” olarak bilinmektedir. Yüksek bir tepe üzerinde inşa edilen savunma kalesine, yıkılmış bir merdivenle çıkılmaktadır. Kuzeyde kesme taşlardan yapılmış iki burcu sağlam olarak kalırken, müştemilatının tümü yıkılmıştır. Namrun üç dağlık vadinin kesişme noktasında, güneye ve kuzeye hâkim çok güzel ve stratejik bir konumda inşa edilmiştir.

Namrun’dan Sinap Kalesi çok rahat görülebilmektedir. Sinap yoluyla kuzeyden Gülek’e ve Bulgar Dağı’ndan Ulukışla’ya doğru giden yolların yer aldığı bir geçiş bulunmaktadır ve Namrun’dan güneye giden iki yoldan biri batıya doğru kıvrılarak sonunda Çandır’a ulaşırken, diğeri Tarsus’tan Pozantı’ya ve Kapadokya’ya giden anayolla birleşmektedir. Namrun’un stratejik önemi, Gülek Kalesi’nin yukarısındaki Kilikia Kapıları’nın korunmasındaki rolüdür. Namrun’da uzun süre Hetum’ler hüküm sürmüştür. 14. yüzyılın sonlarında bir ara Memlük garnizonu burada yer almıştır.

13- TARİHİ TARSUS EVLERİ

Zengin bir geçmişe sahip olan Tarsus’ta, tarihi canlı tutan Tarihi Tarsus Evleri günümüzde önemini korumaya devam etmektedir.

Taş, kerpiç ve ahşap kullanılarak hazırlanan tarihi Tarsus evlerinin alt katı ambar, üst katı ise yaşam alanı olmak üzere iki bölüm halinde yapılmıştır. Çukurova’da yetişen pamuk, hacimen çok yer kapladığından, evlerin ambar kısmında muhafaza edilir.

Yıllar içinde bu yapılara ihtiyaçlar doğrultusunda banyo, mutfak gibi eklemeler yapılmıştır. Yüksek duvar ve avlu, geleneksel Tarsus evlerinin özelliklerinden bazılarıdır. Günümüzdeki sağlıklaştırma çalıştırmaları ile bu yapılar yenilenerek Tarsus’un tarih kokan sokaklarında, görsel zenginliği ile filmlere ve dizilere ev sahipliği yapmakta, butik otel, cafe, restaurant vb. mekanlarla yaşamaya devam etmektedir.

 

14- ANEMURİUM ANTİK KENTİ

19'uncu yüzyılda İngiliz donanmasından Albay Francis Beaufor’un bu kıyılarda yaptığı keşif gezisiyle Anemurium Antik Kenti tanındı. 1960’lı yıllarda Toronto Üniversitesi’nden Elisabeth Alföldi tarafından başlatılan yüzey araştırmaları daha sonra Kanada British Colombia Üniversitesi’nden Prof. James Russel başkanlığında kazı ve restorasyon çalışmaları şeklinde 1998 yılı sonuna kadar sürdürülmüştür. Yapılan kazılarda çıkan buluntular arasında balıkçı aletleri, inşaat, terzi, çömlekçi aletleri, sikkeler, kurşun mühür, kantar ağırlığı, dokuma aletleri, anahtar, kilit, oyun ve eğlence aletleri, usturalar, makyaj malzemeleri, kolye, küpe, bilezik, altın kemer tokaları bulundu.

Anemurium’da ilk yerleşimin ne zaman başladığı bilinmemektedir. Kentin adı bir liman listesinde geçtiği için onun İ.Ö. 4'üncü yüzyılda var olduğu söylenebilmektedir. İ.S. 1'inci yüzyılda gelişmeye başlayan Commagene Krallığı’nın bir bölümü olan Anemurium ‘da Kral IV. Antiokhos'un sikkelerinin basıldığı bilinmektedir. Kenti çevreleyen surlar bu dönemde yapılmıştır. Antik kent zikzaklı sur duvarlarıyla çevrili olup, kale içindeki yerleşim tepeden denize inen bir duvarla ikiye ayrılmıştır.

Kıbrıs’a yakın olması nedeniyle, özellikle Roma Dönemi’nde ara istasyon konumunda olan Kent, karayoluyla önemli Roma kentlerinden biri olan Germaniopolis ile bağlantılıdır. Bölgedeki doğal kaynakların ihraç edildiği önemli bir ticaret kenti olmuştur. Şu anda ayakta kalan şehrin önemli yapıları da bu dönemden kalmadır. Şehrin bu parlak dönemi İ.S. 260 yılında Pers ordularının eline geçmesiyle son bulmuştur. Anemurium daha sonra 5'inci yüzyılda Isauriallılar’ın eline geçmiştir. Isaurialı Zenon döneminde şehir refaha kavuşmuş ve bu durum 6'ncı yüzyıla kadar sürmüştür. Bu döneme ait kiliselerle birlikte iki küçük hamam kalıntısı bulunmaktadır. 7'nci yüzyılda Arap akınlarına uğrayan kent bu tarihten sonra tamamen terk edilmiştir.

15- AYA THEKLA MANASTIRI

Meryemlik'in tarihi Azize Thekla’nın buraya gelişi ile başlamaktadır. İsa Peygamber’in havarilerinden St. Paul’ün vaazlarından etkilenen 17 yaşındaki Thekla kendini Hıristiyanlık dinine adamıştır. St. Paul’ün bu değerli öğrencisi Konya ve Yalvaç’ta Hıristiyanlığı yaymak için propaganda yaparken paganların baskılarına maruz kalıp, öldürüleceğini öğrenince kaçıp Seleucia’ya gelir ve sonradan kiliseye çevrilen bir mağarada saklanır.

Sığındığı mağaradan yöredeki insanlara çok tanrılı dine karşı Hıristiyanlık inancını yayarken, mucizeler yaratarak hastaları da iyileştirir. Yine öldürüleceği bir sırada bu mağarada kaybolduğuna inanılır.

Aya Thekla’nın içinde yaşadığı mağara onun kayboluşundan sonra Hıristiyanlarca kutsal sayılmış, bu din İS 312 yılında serbest bırakılıncaya kadar gizli bir ibadet yeri olarak kullanılmıştır. Mağara daha sonra IV. yüzyılda kiliseye dönüştürülmüştür. Hıristiyanlığın resmen kabulünden sonraki dönemlerde birçok yapı ile bezenen Meryemlik’te, Mağara Kilisesi'nden başka bugün sadece apsisinin bir bölümü ayakta kalan Azize Thekla Kilisesi, İmparator Zenon tarafından Aya Thekla’ya itafen yaptırılan kilise ile kuzey kilise, hamam, birçok sarnıç, mezarlıklar ve şehir suru kalıntıları günümüze kadar gelmiştir.

16- YUMUK TEPE

Arkeoloji dünyasında ayrı bir önemi bulunan ve Neolitik Çağ’dan günümüze kadar kesintisiz yerleşim görmüş olan Yumuktepe, kent merkezinin yaklaşık 1 kilometre kadar kuzeybatısındaki Demirtaş Mahallesi’nde yer almaktadır. 1937 yılında John Garstang ve ekibinin burada incelemeler yaptıkları sırada, höyüğün batısında yer alan Müftü Deresi’nin tahrip etmiş olduğu kesitlerde Neolitik Dönem’e ait aletlere rastlamalarıyla, höyükte kazı yapmaya karar vermişlerdir.

Aynı yıl başlatılan kazı çalışmalarına 1939 yılında ara verilmiştir. Daha sonra 1946-1947 yıllarında bilimsel kazı çalışmalarına tekrar başlamışlar ancak devam ettirememişlerdir. Günümüzde görüldüğü üzere höyük üzerinde teraslar açılarak yapılan ağaçlandırma çalışmalarının yanı sıra yanından geçen Müftü Deresi’nin zaman içerisindeki taşkınları nedeniyle bütün kazı alanlarını ve tabakaları yok eden tahribatlar olmuştur. Yine höyük üzerine yapılan bir takım mimari uygulamalarla tahribatlar daha da yoğunlaşmıştır. Bu uygulamalar yapılırken höyükten çıkan taşlarda kullanılmıştır.

 Arkeobotanik analizler Akdeniz’de zeytinin ve incirin ana vatanının bu bölge olduğu, üzümün ise daha geç dönemde geldiği gibi ilginç bulgular vermiştir. İ.Ö. 7000’den itibaren ticaret yolları saptanırken imalat teknolojisindeki gelişme ortaya çıkartılmaya başlanmıştır. İ.Ö. 5000’den itibaren ise höyük tepesinde surlarla kuşatılmış stadel, eteklerde ise evlerin teraslar üzerine yerleştirilmiş olduğu görülmüştür. Yumuktepe’nin Kalkolitik Dönem’den sonra çevresi surlarla kuşatılmıştır. Hitit İmparatorluk zamanında da güçlü duvarların yapıldığı anlaşılmıştır. Bu duvarlar İ.Ö. 1200 yıllarına kadar kenti korumuştur. Kent bu dönemde büyük bir yangınla son bulmuştur. Son derece zengin kazı buluntuları Mersin Müzesi’nde sergilenmektedir.

Eskiye dayanan tarihi ve doğal güzellikleri ile Mersin’i sizlere tanıtmak istedik. Bu güzel ve tarihi geniş olan şehri ziyaret etmeniz dileğiyle…

Paylaş :
 
Etiketler :  mersin tarih, eski yapı, güzellik, yaşam

Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

Yapılan yorumlarda IP Bilgileriniz kayıt altına alınmaktadır.



  SPOR HABERLERİ
 
  MERSİN GÜNDEM

  NÖBETÇİ ECZANE
  SOSYAL MEDYA
 
 

 




 
 
ANASAYFA İLETİŞİM KÜNYE HABER ARŞİVİ GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
mersingundem.com.tr © Copyright 2019-2024 Tüm hakları saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA